Manşet

Murathan Mungan

Hayatıma manşet istiyorum.  
Birkaç manşete ihtiyacım var, günler tekdüze  
Karton filmlerden yapılma bütün serüvenlerin  
içinden geçtiğimiz karanlık tünel bizim olmayan gündelik  
Büyük bir köy artık bana tanınan, dünya!  
                                  ölüm tek ticaretin  
Biz söyleriz başkalarına kalır kelimeler  
sanal gerçeklikler için vurguna inmiş manşet  
Gözlerimize attıkları bandın sakladığı karanlık  
kimsenin ofsetinde kazınmıyor yalan sarmal grafik  
kendine çevriniyor  
Biz söyleriz başkalarına kalır kelimeler  
Rekabetten başka yapacak bir şey bırakmıyorlar bize  
Şerefin, haysiyetin, adaletin ve ümidin  
eski moda öyküsüne bir biletim var, alıp cezalı bir biletle  
değiştiriyorlar. Sesim hiçbir metinde tanınmayacak böyle 
giderse.  
    Aşık olmak istiyorum.  
    Kendileri koyuyorlar kuralları. Naklen yayınlamak  
istiyorlar bütün duygularımı. Güzel pişmanlıklar yaşamak  
istiyorum, bırakmıyorlar, sterilize ediyorlar hemen yaşadığım  
her anı. Hilesiz kuşlar bile kartpostallarda tuzağa düşürülüyor,  
Tebrik ediliyor; poz verdiriliyor kanatlarına.  
    Pozdan putlar yaratılıyor her yanda, afişlerde, ekranlarda,  
vitrinlerde, sokak pozlara tapmaya zorlanıyor insanlar.  
Zorlandıklarını hiç anlamıyorlar.  
     Her yerde bela var. Olmayacak yerlerde üşüyorum.  
Çarşaflarımı denetliyorlar ben yokken. Pencereme konan kuşları  
takibe alıyorlar. Tek kişilik bir içbükey zaman bile  
bırakmıyorlar bana.  
    Çıkmasam odam gömleğim oluyor. Çıkmasam sokaklar tundra.  
    Aynaya bile şebekemi gösteriyorum.  
    Bakın kimseyi dövmek istemiyorum. Aktör de olmak  
istemiyorum. Vücuduma ve ruhuma muhtacım. Rahat  
bırakmıyorlar. Yerimi bilmeliyim gitmeden önce. İzmarit olmak  
istemiyorum. Gençken ve yeniyken bir şeyler denemeliyim. Önce  
bir manşet bulmalıyım kendime, her şeye bir manşetten  
başlamalıyım.  
    O zamanları anlatmak istiyorum.  
    Zamanı öğrenmeye çalışırken yitirdiğimiz zamanları.  
    Ölümden anlayan bir yanımız vardı gene de  
    Sesimiz açılırdı. Uyurken korkardık. Sıçrardık uyku  
arasında ya da birinin elini tutardık  
    Gecenin koyu kibrinde gölgelense de erden masumiyetimiz  
    gelip geçerdik her şeyin yanı başından  
    derinleşmekti en büyük tehlike  
    Bağışlanırdık. Gençtik.  Gençlik kaba cephane.  
    hiçbir şeyin içimize fazla işlemesine izin vermezdik  
    kahkahayla baş etmeye çalışırdık gözümüzle göremediğimiz  
her şeyle, ölesiye korkardık  
    kendi içimizden tanımadığımız biri çıkacak diye günün  
birinde  
  
 anonim bakış için rehin verdiğiniz gözler  
                          önünde  
 geçip giden yazıp duran söyleyip eyleyen  
                       ben değilim  
 duru suyun arı mantığın dingin optiğin  
                         önünde  
 görülmek görünmek gözükmek isterim  
 çok mu zor çok mu olanaksız bilmek isterim  
karşı durduğum şeyler vardır hayatta  
manifestoya varmadan daha kısa mesafelerde  
çözgüsü atkıya daha kolay dolanabilecek bir dolu yol  
               derin çözümsüzlükte  
adı konmamış gizli bir sözleşme saklı madde  
                    imha ve imla  
ne çöllerde yiten geç dönemin mecnunları  
ne teneke kutularda biriktirdiğim madeni paralar  
en büyük günahımı işlemedim daha  
elementlerin minimal kullanımı  
daha yolun başındayım, yakında  
  
  
    şimdiki zaman yalnızca çarşı  
    pop ve popcorn zulmün bütün ayları  
    iki bin yıllık kadim şehirlerde işkenceciler emniyet  
müdürü, katiller vali, Bağdat naklen bombalanıyor tarih ekrana  
çıkıyor, şifreli çantalarda taşınıyor parçalanmış haritalar, zulme  
çalışıyor devletin ve sermayenin bütün kanalları, polisler  
gazeteci, sarı kartlı muhbirler, satılık şeref koltukları,  
      eski bir alınlık: Geçmişi anlamayan onu bir daha yaşamak  
zorundadır  
      hem ortadoğudayız hem viyana kapılarında  
      kuşe bir gravürde dağılıyor kimlikler değerler özsu; katil  
hep başkası çıkıyor kara piyasada kapalı iktisat  
      her yıl geriye çalışıyor infilaka kadar körlük  
                                     infilaka kadar kötülük  
      herkes birbirine düşman olursa sistem mümkün oluyor ve  
buna, hayat işte, deniyor  
      şairler biliyor sonuna geliyoruz büyük duvara  
      herkes bir manşet bulmalı parçalandığı fragmanlara  
      bugünlerden bir gün çıkacaksak eğer, çıkılacaksa,  
gömdüğümüz şeyler olmalı bugünlere, bir gün başka gözler  
bugünleri yeniden okuduğunda bizi görsünler diye, birkaç  
manşetlik kaba cephane  
      ne yalnızca siper ne barikatta verdiğimiz ölüler  
      şiir gizimizi herkesin gözleri önünde kaçırır geleceğe  
      kolay kirlenmeyecek mecralar deltalara vurur akıntısı  
      çıkarız çıkmalıyız acemi şiirler büyür başkalarının okuduğu  
olduğu yerde  
      bizi de oldurur derin teorisiyle  
      tekin olmayan şiirlerin kotuma altına aldığı yarınlar  
      saklar kendi çocuklarını da  
      eski ve kara bir şarkı yineler kendini başkalarının  
kaderlerinde:  
"kendini ele verdiğin yerde  
başkasına ihanet etmiş olursun  
yapma n'olursun!  
bizi almazken bizim kurduğumuz şehirler  
biz söyleriz başkalarına kalır kelimeler  
varsın olsun sen gene de  
yapma n'olursun!"  
  
      yarım bırakılmış bir fragman gibi,  
      parçalanmışlığın sunduğu acemilikler gibi  
      mükemmel olmaktan özellikle kaçınmış şiirler gibi  
      söylenebilecek binlerce sözden yalnızca birkaçı gibi  
      kirletilmiş kayıtsızlığın her vahşeti mümkün kıldığı bir  
dünyada  
      hayatımızın başına çekin kendi manşetinizi

Ludwigshafen-İstanbl - 1994