Cebeci İstasyonu ve Sen

Yavuz Bülent Bakiler

Cebeci İstasyonunda bir akşam üstü 
İncecikten bir yağmur yağıyordu yollara 
Yeni baştan yaşıyorduk kaderimizi 
Sıcak bir kara sevda 
Yüreğimizin başında bağdaş kurup oturmuştu; Acımsı, buruk. 
Mühürlenmişti ağzımız bir sessizlik içinde Sessizliği üstümüzden atamıyorduk 
Bir saçak altında kararsız, yorgun 
Saatlerce duruyorduk 
Kimse görmüyordu bizi 

Cebeci İstasyonunda bir akşam üstü 
Yeni baştan yaşıyorduk kaderimizi 
Cebeci İstasyonunda bir akşam üstü 
Bir başka türlüydü bu insanlar 
Sen bir başka türlüydün 
Gözlerin yine öyle bir bilinmez renkteydi Gözlerin gözlerimde erimekteydi 
Bir mermer heykel gibi yanımda duruyordun 
Beni bırakma diyordun 

Meyhane sarhoşları gibi sırılsıklam 
Bir yalnızlık duyuyorduk 
Ağlıyordun, ağlıyordun... 

Cebeci İstasyonunda bir tren 
Nefes nefese soluyordu 
Gerilmiş bir keman teli gibiydik 

Ankara Kalesi'nde bir eski çalar saat 
Bilmem kaça vuruyordu 
Bir yağmur yağıyor inceden ince 
İçimizdeki binbir düşünce 
Harmanlar misali savruluyordu 
Islanmış bir ceylan yavrusu gibi 
Tiril tiril titriyordun 
Gitsek gitsek diyordun. 

Yüreğimin atışından deli gönlümce 
Sırılsıklam, paramparça, permeperişan 
Türküler söylüyordum 
Ağlıyordun, ağlıyordun... 

Şimdi, şimdi seni düşünüyorum 
Cebeci yollarında rüzgarlar esiyor, serin Paramparça düşmüş gönül ufkuma 
İki yıldız gibi gözlerin 
Gel ey ciğerime saplanan hançer 
Gel ey yüreğime oturmuş kurşun 
Göçmen kuşlar gibi çok uzaklardan 
Gel artık 
Ne olursun