Sakat Süvarinin Karısı

Cezmi Ersöz

Meğer çoktan dökülmüş 
aynalardan sırlar, 
çoktan yayılmış kanser kokusu 
                                         apartman
 
boşluklarına 
ve karanlık pencerelerde 
eski bir çığlık gibi yaşıyormuş 
                                           kadınlar...

Yoksa der miydim anneme 
                                           küstah bir

şaşkınlıkla, 
bırak artık bu beklemeleri, diye 
çünkü güzel günler geride kaldı, 
beklenen o güzel günler 
O da biliyordu oysa 
bahtsız kadınlar kabilesinde 
                                                      ölümün

sıradan günlere paylaştırıldığını, 
felaketlerin basit sezgilerle farkedilip 
yürek ağrılarını dindirdiğini. 
Nitekim vazgeçmişti artık 
ipekli kumaşlar dikip 
sakat süvariyi beklemekten... 
Konuştuk uzun uzun 
-balolar, danslar, şenlikler ve 
Cumhuriyet... 
Sonra başını açmasını 
                                              söyledim ona

durdu... düşündü... 
ve karanlık anlamları 
                                         bırakarak ardından

incecik bir yalnızlık gibi 
                                              sokaklara çıktı,

hatırladı kendini... ürperdi... 
Akşamdı... Bizim gibi adamlar 
                                               haber verdi

ölüsünün Mercan Karakolu'nda 
bekletildiğini. 
Başörtüsünü 
ve amelelere Harb-ı Umumiyi 
                                                 anlatan

sakat süvariyi kahveden aldım. 
Ne babamın polislere anlattığı 
dokunaklı anılar, 
ne de kirli deniz kokan 
                                                   saçları tanık

oldu ölümüne... 
Onun ölümü ne kanser, 
                                                  ne kocası,

ne komşular... 
Ölümü, elimde buruşturduğum 
                                                   bu başörtü

bu baş... bu örtü... 
bu baş... bu örtü... 
bu baş... bu örtü...