Ölülerimiz

Nihat Behram

Her sabah 
her sabah 
o kusursuz acının kollarında 
o kusursuz acının kollarında öpüştüğüm gökyüzü 
artık 
çırpınan yüreğimi yatıştırmıyor. Ve onun 
koparıp dizginlerini 
uçarcasına boylu boyunca 
sakınmasız çarpışı 
heyecanlandırıyor beni. 
Bir serçe kümesinin konması karşıki dala 
belki hiçbir şeydir, 
ama sevgilimin mektubunda bir kuş resmi 
beni coşkulandırabilir. 
Milyarla yıldız arasında tanırım onu 
çünkü seyredince güzelleşir sevginin ışıltısı; 
binlerce gözüm var 
binlerce şafak halindeyim 
anlamak istediğim şeyin karşısında 
çünkü anlamak zorundayım; 
her sevinç kolayca ele geçmez 
insan her acının sahibi değildir; 
gökyüzü ve nehirler olmasa toprak da anlaşılmaz 
ve hayatın kararı kesin: 
son ana kadar onuru koruyanlar yaşayacak 
söylenecek son söz kahramanca olmalıdır.  

Vurgunum  
inceliğinim senin 
eyy 
yapraklarda bir kuş hafifliğinde sürüp giden titreyiş 
vurgunum 
bir nehri besleyen suların uyumuna, 
taşlara hırsla vuruşuna dalganın.  

Ölüm seni yanıltmasın... 
Nasıl ki yığılır yüzüne gecenin karanlığı 
gözlerinle bir başına kalırsın 
ölüm öylesine gözuçlarında 
savun, kavuştur yüreğini 
minicik bir çiçeğin bile kökleri 
yaşamak hırsıyla uykusuzdur.  

Ölülerimiz... 
İşte Stevan Flipoviç. 
Bir kahraman. 
Faşistler sarmış çevresini. 
Sehpada. 
Boynunda ip.  

Ve o son nefesiyle dalayıp ciğerini 
bir bıçak gibi vuruyor kelimeleri dişleri arasından 
haykırıyor: "Kahrolsun faşizm; Yaşasın mücadelemiz..."  

Steven Flipoviç 
onurun bekçisi 
direnmenin.  

Ölüm seni yanıltmasın... 
Bir bir düşün yaşayanları 
alnını korkusuzca kaldır 
kimin yanındasın 
yerin neresi 
ve senin en çaresiz anında 
tek silahın nedir?  

Ölüm seni yanıltmasın... 
Usanma hayata yaraşan sesi aramaktan 
her kuşun palazlandığı bir yuva vardır, 
her dal güneşin ve rüzgarın avuçlarında 
kendi hevesince boyanır; 
çünkü yaşaması gerekiyor bir şeylerin 
bir şeylerin bir şeylerin: senin olan  

Bak: kollarını bağlıyorlar; 
son defa bakıyor dünyaya Nguyen Van Troi 
Birazdan göğsünü parçalayacaklar. 
Ama kan onu geriletmiyor. 
Başlıyor şarkısına: 
"Yaşasın Ho Chi Minh: Yaşasın Vietnam..."  

Damarlarım damarlarına bağlı yaralarından 
çünkü öldürülmek istenen benim de sevincimdir 
Nguyen onun siperi... 
Bir buğday tanesi midir 
aynı titreyişle 
toprağa düşer düşmez kıpırdayan 
o şarkı... bir buğday tanesi mi?  

Ölülerimiz... 
Sesleri dünyamız kadar bilge. 
Birazdan kalkacaklarmış gibi 
uzanıp bir sipere 
koyulaşan... 
Ölülerimiz... 
Bakışları 
uçmaya hazırlanan bir kartal kadar çevik, 
vurgunum 
gizleyemem.  

Sen bağrımı amansızca zorlayan siyahlık 
unutma 
öldürmekten daha kuvvetlidir ölebilmek.