Müebbet Türküsü

Nevzat Çelik

I 

önce kol sonra sürgü sonra anahtar açılır kapı 
itilirim sırtımdan ben ebedi kiracı kesilmiş hükmüm 
önce sürgü sonra kol sonra anahtar kapanır kapı 
bir ömür boyu diri diri içmek için gövdemi 
dolanır bacaklarıma balçık gibi ağır bir karanlık 
çırpınsam küçücük pencerede çifte çapraz parmaklık 
üstünde yüzüme örtülür binlerce kare demirörgü 
her karesinde oyulmuş bir göz gibi kanar gökyüzü 
batan güneşim kapının önünde kıpkızıl asılırım biran 
ranzam tavana ranzam yere ranzam göğsüme çakılı 
kımıldasam göğsüm boydan boya yırtılacak sanki 
duvarlarını üstüme yıkacak hücrem adım atsam 
adım atsam apansız kurşun değdi kanadına kuşun 
tutun beni önüm berbat uçurum bu kimin sesi 
bırak torbanı atlas'a ödüldür gökkubbeyi taşımak 
düş kırıklığına salan salsın gözlerini bırak 
ranzanda yatak yatakta düşlerin dağınık kalsın 
yürü delikanlım beton altında toprak uyansın 
duvarı duvara vur ateş gibi bir ıslık tuttur 
yürü a benim deli gönlüm yürü kesilmiş hükmün 

II 

şarkılar türküler skeçler camdan cama gülücükler 
-olur böyle şeyler takma kafanı yatarız be- 
gecede ay mı var alttan alta katılaşan bir şey 
olur böyle şeyler takmıyorum kafamı yatarız be.. 
biter havalandırma eğlentisi de gecenin bir yerinde 
son sigaranın ateşi kararır dostlar uykuya varır 
gece sefası bu mevsim açar mı gecede ay mı vardı 
idamdan müebbete düştüm müebbetten hücreme 
belki sıcaktı şubat gece karla başladı fakat 
en güzel yüzünü resminin yüreğime ters kapadım 
kırdım belleğimin bütün sırrı dökük aynalarını 
ranzam soğuk ranzam ayaz ranzam kar 
altımda demir üstümde ışık yanımda duvar 
üşür ellerim sensiz ellerim öksüz ellerim 
nerde portakal bahçesi kadar sıcak memelerin 
dönerim gene duvar gene soğuk gene ayaz 
düşlerim seni almaz düşlerime müebbetim sığmaz 
bir dal fesleğen taksan da saçlarına yorulursun 
güneşi yatırsalar koynuma ısınamam 
bir yerine vardım ki gecenin sen yoksun 

III 

bir yerine vardım ki gecenin sen yoksun 
sen yüreğimin dağlarında sakladığım kaçak kız 
seni sunuyor kar yüklü dallarıyla çam ağaçları 
kimliğin bende saklı uzanıp alsam alnın apak 
gece balçık gibi yapışıyor ellerime saat kaç 
tende yaşanmayacak aşkımız anladım tenimde isyan 
yorgunum ranzama uzansam gözlerimi kapatsam 
bir daha açmasam beni bu kapkara suskunluk 
beni öldürecek diyorum avaz avaz düşüyorum 
asama dikse anam kapımızdan balkona tırmansa 
akçamların kokusunu sen saçlarından savursan 
üç yanı sırılsıklam ülkem gibi hep acı dalgalara dirensen 
yanağından mutlu bir damlanın yuvarlandığını görsem 
kar da eridi çamur sonra yağmur sokaklar çıplak 
asfalt makadam bulvar ayaklarda o bildik bıçak acısı 
haki gömleğinden bir düğme aç ellerimden üşüyorum 
şafakları yunus çıkarsa ağlarından balıkçılar beter ağlar 
dudaklarında uzayan sigara külü martı kanatları ve türkü: 
bir dal fesleğen taksan da saçlarına yorulursun 
bulaşıyor dilime beni ağzınla sustur susturacaksan 

IV 

sabah oldu beni ağzınla sustur susturacaksan 
gazeteyle uzatıldı mazgaldan dürülmüş bir yangın gibi 
korkunç acılarıyla ellerime on üç yıl öncesinin vietnam'ı 
pirinç tarlaları bambu evleri insanları yani kavgaları 
1972 trag bang köyü ve temmuz güneşi 
ve yankee ve napalm yani ölüm bulutları 
yapışıyor sırtlarına çocukların çocukların bacakları tutuk 
çığlıkları var fakat ağızlarında boylarından büyük 
ilkokul çağında saçı kara çığlığı yangın küçücük kızın 
bant çekmişler göbeğinin altına ne ayıp ne yasak 
kaçıyor o güzelim çocuk bütün insanlığıyla çıplak 
elinden tutmalı göğsüme basmalı göğsümde soluklandırmalıyım 
benim de gözlerim yanaklarıma doğru çekilmeli acıdan 
ağzımı kulaklarıma dek yırtarcasına haykırmalıyım 
payıma düşeni almalıyım yedi milyon ton bombadan 
işte ben her acıda böyle sırılsıklam şaşkınım 
haykırılmış her çığlık burda benim ağzımı yakıyor 
durma kanıyor acılarım gövdemin neresine dokunsam 
kaldırmadan demir parmaklığı insanla insan arasından 
canım sevgilim ben bu yaraları kabuk bağlatmam 

V 

alnım parmaklığa gömülü alnımda tarifsiz hasret 
dörtbir yanım idam dörtbir yanımda türküleşen müebbet 
ne bir yıldız kayar üstünden ne bir çiçek açar 
hücreler burada susuz kör kuyulara benzer 
her bahar duvara koşar da sarmaşıklar yaz biter 
yorulur sonunda salkım saçak dal budak ağaçlar 
gözlerimi içime çevirmesem gözlerim duvarda kurur 
bir an büyüse suskunluk kulaklarıma kurşun akar 
belki bu yüzden yüreğimde tepesi karlı dağlar 
boydan boya karadeniz boydan boya toros 
akdağ karadağ altındağ cudi ağrı canik aras 
vurulup öldüğüm kalkıp çocuklar gibi güldüğüm dağlar 
yakındır eteklerinde dudaklarına özenir kiraz 
ellerin tüfeğinden çözülür göğsüne ılık ılık kan yürür 
dişlerinin arasında apak ilkbahar kardeleni uyanırsın 
tenin buğulanır bilirim dudakların mahmur uykudadır 
kollarını açıp gerinirsin ormanın bütün ağaçlarınca yeşil 
dokunabilsem sana çoğalırdım saçlarınca tel tel 
yüreğimin ırmaklarını aykırı akıtıyorum dağlara doğru 
süzülüp gelsen suda bir papatya kadar güzel 

VI 

saçlarını yastık yapıp yatıyorsun öyle düşünüyorum 
yorgan diye geceyi dört mevsim üstüne çekiyorsun 
yaprak düşer ay düşer yıldız düşer kar düşer 
kurşun düşer üstüne bomba ölüm ayrılık düşer 
apansız sena düşer aklıma beni ağzınla sustur 
göğsü isyan göğsü ateş göğsü tomur tomur 
sena onaltı yaşının heyacanını tarar aynada 
çıplacık boynu.. el-boruk dağlarında israil konvoyu 
kıvrılır yılan gibi.. nazi fırınlarından sarı yıldız uyanır 
aynada gözlerini bırakır gözleri iki yüz kilo bomba 
içine 504 peugeot'nun büsbütün bir kinle oturur 
kanatlanır avına sena mehdillah şii müslüman kız 
sedir ağaçları değil yanan köyleri geçer iki yanından 
hükmünü okur benim ülkemde filizkıran fırtınası 
dalların acısı gelir hücremde beni bulur 
konvoy patır cizze arasında durur.. sena atmaca 
sena nisan dalları gibisin sena sena 
fünye fitil ateş.. sena dur ama durma.. 
gövdesinin dört katı ağır bombayla patlar güzelim kız 
beni ağzınla sustur susturacaksan 

VII 

bu türkü hiç bitmeyecek karanlık sular akıyor içime 
her dizesi bir fırtına belki soluğum yetmeyecek 
korkarım teninden avuçladığım buğu uçup gidecek 
yastığım sımsıkı yastıkta aralanmıyor dudakların 
kış üşümesiyle durma sırtını dönüyor yatağım 
bir yangından çıkmışım tepeden tırnağa yanık 
çekip almışım bir çocuğu çığlığı bende kalmış 
yana yana dost kapılardan yüzgeri olmuşum 
su dökenimi aramışım inatla beni ağzınla sustur 
beni suskunluk kapkara suskunluk öldürecek beni 
sesi türkümün sesi sağanak yağmurları isterim 
dur altına sen de sağalır belki ateşi gövdemin 
duvarla başladı duvarla mı bitecek türküm 
şu dağlar eteği kuşatma tepesi karlı dağlar 
şu okul şu sokak şu ev şu ağaç şu bulvar 
düşünüyorum da sanki bir varmış bir yokmuş 
benim türküm yangın yeri sevgilim sesli konuş 
sesli konuş dışarda kalmasın çiçek yüklü dallarıyla bahar 
balçık gecelerden balçık gecelere çıkıyorum 
ayaydınlık sabahlara bir de sana inanıyorum 

VIII 

benim türküm yangın yeri sevgilim sesli konuş 
söyle ben türkü söylerken sıkı bassınlar yere 
yağmurlu bulutları tepelerinde taşısınlar söyle 
benim gecelerim tepeleme ısırganotu sevgilim 
dur durak yok bana bu bahar akşamlarından 
toprak deniz ve kadın kokularıyla dövüyor da kapımı 
bir karası aşıyor duvarı kahrolası karanlık 
kibriti çakılmış sigarayım nerede dudakların 
barut dumanıyla islenmiş belki kararmış saçların 
çekincesiz yıkanırsın deli çılgın akan sularda 
sular hırçın sular arsız ben ellerimle yapayalnız 
kovalanmışım çocukça düşlerimden taşa tutulmuşum 
balıkları oltada bir deniz gibi ayağa kalkmışım 
delikanlıyım yıldızsız gecelerde düşlerine kıran girmiş 
sensiz kupkuru bir dalım güneşin gözüne batan 
grevsiz işçiyim de ocağı tütmeyen evim 
öğretmenim diline sözcük sözcük yasak vurulmuş 
çocuğum elinde bir balon bulut bir dolu umut 
benekli balonlarım sonra bir varmış bir yokmuş 
benim türküm yangın yeri sevgilim sesli konuş 

IX 

türkü söylüyoruz tahliyecinin ardından nedense yanık 
yanık birşeyler kokuyor havada ağlamak istiyorum 
ateş hattından çıkmışım beni ağzınla sustur 
tam bir hafta aralıksız dövmüşler barikatı 
kanlı upuzun bırakmışım üç arkadaşımı yorgunum 
yürürken şarapnel parçası düşüyor göğsümden 
çekilen ilk dişimmiş gibi alıp cebime koyuyorum 
daha otuzbir dişim var katıla katıla gülüyorum 
yaranı avuçlarıma ver ateş hattından çıkmışım 
yitiyor nöbetçi kulesi ellerim kopuyor parmaklıktan 
nerede susuzluğun bir yudum su kaldı mataramda 
ağzımda senin dudakların bir varmış bir yokmuş 
duvarın dibinde kurt köpekleri ve bolivyalı çavuş 
guevera'nın sırt çantasında neruda kahkahası 
ve ezbere okuduğun bizim şairlerimiz geliyor aklıma 
salt bizim işimizmiş gibi şaşıp kalmışım 
felâket yakışırmış meğer onlara da ölmek 
çınar dediğin de gün gelir devrilirmiş usulca 
anımsa ne derdik aramızda ona hadi anımsa 
a. kadir amca a. kadir amca a. kadir amca 

X 

benim türküm yangın yeri sevgilim sesli konuş 
söyle ben türkü söylerken sıkı bassınlar yere 
yağmurlu bulutları tepelerinde taşısınlar söyle 
ben yokum okulda fabrikada sokakta sen yoksun 
her adımda bir pusu her pusuda bir sevinç asılı 
kapılar kapalı pencerelerin perdeleri aralanmaz 
çocukların oyuntaşı parçalanır camlarda gülmeler açmaz 
ardına kapının süpürgeyle kurum yığar bir kadın 
öğrenciler başka işçiler başka bir başka ülkem 
sen neredesin insan kardeşim nerede neredeyim ben 
hücremin değil evinin duvarında bitiyor voltam 
buz gibi titriyor sırtıyla duvara sırtımı dayasam 
adımlarımı sayıyor bir iki üç... aklı karışıyor 
gün biter mi ay biter mi mevsim yıl biter mi 
duvardan duvara ömür biter mi şaşıp kalıyor 
kapısını açsa kapıma çıkacak ödü kopuyor 
işte bu insan kardeşimin ölümcül korkusu bu işte 
ağır mahkumum düşüyorum bütün uçurumları 
yüreğinin kayalıklarında yeşertemedi henüz bana bir dal 
paramparça parmaklarım korkusunu sıçrıyor uykusunda 

XI 

insan yaralarım kanadı beni ağzınla sustur 
yaralarım kanamasa gözlerim duvarda kurur 
kör sağır suskunlukları dipsiz düşüyorum 
ayırdına varmadan dibini çekiyorlar uçurumun 
beni dipsizlik kapkara dipsizlik öldürecek beni 
sözüm kurşun hasretim kurşun kurtuluşum 
açsana gülün yaprağını uçsana kanadını kuşun 
sevmesi sevişmek değil gülmesi gülüşmek 
çocuğunun saçlarını okşuyor elleri dalgın elleri uzak 
yasaklarca çalışıp konuşup yaşıyor yasaklarca 
hah desem unutup büyük ellerini kaçacak 
kaçacak ardında madeni sesler bırakarak 
keşif kolları çıkar inadına yasak ateşler yak 
kuşatmalar da kuşatılır bir yerde haber uçur 
alınıp satılabilen bir ülkenin müebbetiyim ben 
türküm duvarla türküm yangınla sürüp gidecek 
gencim delifişek gözlerim bir çift kara tüfek 
bütün umutlar menzilimde belki kızıyorlar sözlerime 
henüz bir avuç insan kardeşimi gördüm fakat 
şaşırmadan ellerini dimdik bakabilirken gözlerime 

XII 

benim türküm yangın yeri sevgilim sesli konuş 
çoğalmasın yangın sesli konuş güzelim insan 
adın bende gizli gölgen takibinde helikopterin 
her gece koşar gelirsin düşlerimin çekimine kapılıp 
kent dağa kavuşur ellerim ellerini bulunca 
ellerimiz buluşunca düşlerim gece baskınında 
çam ve ardıç kokularını göğsüme bırakıp 
kopar yürürsün ellerimin şehvetine sarınıp 
yürürsün canımın içi kanatlan çarçabuk 
serçe tedirgini adımların ele vermeden seni.. 
kaç mahpus yılı düşlerime girip çıktın 
hep bir umudun allığı düşler ki sınırsız 
düşler ki yazdan kışa uçsuz bucaksız 
düşler ki yaşanan yıllara aykırı.. 
kurumasın istemem rüzgârda salınmadık hiçbir dal 
minik ellerin yine kabzasında büyüsün silahın 
devrederken nöbeti fakat bir el değmeli eline 
acı bir bulut gibi taşıma saçlarını seni ülkem bildim 
yorulursun arama arama ellerimi ellerimi unut 
katmer güllerin açtığı dağlardadır aşk ve umut 

XIII 

umudum dağlarca yapraklarca umudum halklarca 
fabrikalar gecekondular.. duyuyorum tıpırtısını varoşların 
daha fazla dayanamaz bu beton bu demir bu plastik 
kolumu uzatınca elini buluyorum yan hücredeki arkadaşın 
eli sıcak elim sıcak sımsıcak umut yaşamak bu 
yaşamak bu diyorum kesip atıyorum karamsar yerlerimi 
ve gülüyorum gül sen de yüzünde güller açsın 
güney afrikalı zencilerin kavgaları erik çiçekleri kadar ak 
biliyorum nice kavgalar verilmekte bana yakın bana uzak 
hücre hücre direniyorum kuşatılsam da sayrılıklarla 
gün gelecek saçlarımın güz savrulması durmuş olacak 
duvarla boğuşmayacak hiçbir düş hiçbir adım hiçbir ayrılık 
ve hiçbir sözcük şiirde bir silah gibi patlamayacak 
ne müthiş bir duygu içerde umudu kıyasıya yaşamak 
çürütülmek ve öldürülmek olasılığı ağır basarken 
mutlu şarkıları ve zafer tarakalarını beklemek 
evet canım gün gelecek nasıl atılmışsam içeri 
öyle diri ve genç aşacağım yıkılan ilk duvarı 
oğlu kızı yitik bütün kadınları anam bileceğim 
sen diye öpeceğim ağzından karşıma çıkan ilk kızı 

XIV 

karşıma ilk çıkan kızı sen diye öpeceğim ağzından 
boynuna doladığım kollarıma ayaz vuracak belki 
soracağım nerde belinin çukuruna dolan saçların 
susturacaksa o kız da ağzıyla sustursun beni.. 
direnmenin güzelliği yüzümüzde kış bahar yaz 
çok değişmedik fakat ellerimiz büyüdü azbiraz 
gökyüzünden çalıp yolla uçurtmaları salkım saçak 
ellerimizde çocuk merakı ellerimiz güzel haberlere aç.. 
bana ince uçurumlara bakan kar bahar yüklü patikaları anlat 
ki iz sürücüler tıkanıp kalsın sonlarına bakınca o saat 
köylere inişlerinizi bir de bir de kentlere kaçamak 
yün çorapları önemse dağlarda korkarım ayakların donacak.. 
ağlamaklı oluyorum ne güzel düşlerken kuşanmış günleri 
kırılacakmış gibi bütün kapalı kapılar bugün yarın 
bayramlık giysilerimle buluyorum kendimi aynada tıraş olurken 
ranzamda uyur uyanık düş denizi geçiyor üzerimden 
alıp getiriyor kovasını küreğini kumdan kale yapan çocukların 
bulutları yıkıyorum saçlarından gözleri nasıl da umut.. 
hep umut edeceğiz sevgilim kopacak her yenilgi sonrası 
sustu sanılan yüreğimizde korkunç bir yaşam fırtınası

Ocak-Mayıs 1985