Sana, Bana, Vatanıma, Memleketimin İnsanlarına Dair

Erdem Bayazıt

"Telgrafın tellerini kurşunlamalı" 
Böyle değildi bu türkü bilirim 
Bir de içime 
-Her istasyonda duran sonra tekrar yürüyen- 
Bir posta katarı gibi simsiyah dumanlar dökerek 
Bazen gelmesi beklenen bazen ansızın çıkagelen 
Haberler bilirim, mektuplar bilirim 

Gamdan dağlar kurmalıyım 
Kayaları kelimeler olan 
Kırk ikindi saymalıyım 
Kırk gün hüzün boşaltan omuzlarıma, saçlarıma 
Saçlarının akışını anar anmaz omuzlarından 
Baştan ayağa ıslanmalıyım 
Gam dağlarına çıkıp, naralar atmalıyım 

İçimde kaynayan bir mahşer var
Bu mahşer bir de annelerin kalbinde kaynar 
Çünkü onlar, yün örerken pencere önlerinde 
Ya da çamaşır sererken bahçelerde 
Birden alıverirler kara haberini 
Okul dönüşü bir trafik kazasında 
Can veren oğullarının 

Bir de gencecik aşıkların yüreklerini bilirim 
Bir dolmuşta; yorgun şoförler için bestelenmiş
Bir şarkıdan bir kelime düşüverince içlerine 
Karanlık sokaklarına dalarak şehirlerin 
Beton apartmanların sağır duvarlarını yumruklayan 
Ya da melal denizi parkların ıssız yerlerinde 
Örneğin hint okyanusu gibi derin 
İsyanın kapkara sularına dalan 

Nice akşamlar bilirim ki 
Karanlığını 
Bir millet hastanesinde 
Dokuz kişilik kadınlar koğuşu koridorunda 
Başını kalorifer borularına gömmüş 
Beyaz giysilerinden uykular dökülen tabiblerden 
Haber sormaya korkan genç kızların yüreğinden almıştır 

Bir de baharlar bilirim 
Apartman odalarında büyüyen çocukların bilmediği 
                                           bilemeyeceği 
Anadolu bozkırlarında 
İstanbuldan çıkıp, Diyarbekire doğru 
Tekerleri 
Yamalı asfaltları bir ağustos susuzluğuyla içen 
Cesur otobüs pencerelerinden 
Bilinçsiz baş kaymasıyla görülen 
Evrensel kadınların iki büklüm çapa yaptıkları 
                                      tarla kenarlarında 
Çıplak ayakları yumuşak topraklara batmış 
                                      ırgat çocuklarının 
Bir ellerinde bayat bir ekmeği kemirirken 
Diğer ellerinde sarkan yemyeşil bir soğanla gelen 

Yazlar bilirim, memleketime özgü 
Yiğit köy delikanlılarının 
İncir çekirdeği meselelerle birbirlerini kurşunladıkları 
Birinin ölü dudaklarından sızan kan daha kurumadan 
Üstüne cehennem güneşlerde mor sinekler 
                                    konup kalkan 
Diğeri kan-ter içinde yayla yollarında 
Mavzerinin demirini alnına dayamış 
Yüreği susuzluktan bunalan 
İçinden mapushane çeşmeleri akan 
Ansızın parlayan keklikleri jandarma baskını sanıp 
Apansız silahına davranan 
Nice delikanlılarin figuranlık yaptığı 
Yazlar bilirim memleketime özgü 

Güzler bilirim, ülkeme dair 
Karşılıksız kalmış bir sevda gibi gelir 
Kalakalmış bir kıyıda melul ve tenha 
Kalbim gibi 
Kaybolmuş daracık ceplerinde elleri 
Titreyen kenar mahalle çocukları 
Bir sıcak somun için 
Yalın kat bir don için 
Dökülürler bulvarlara yapraklar gibi 

Kadınlar bilirim ülkeme ait 
Yürekleri akdeniz gibi geniş 
Soluğu afrika gibi sıcak 
Göğüsleri çukurova gibi münbit 
Dağ gibi otururlar evlerinde 
Limanlar gemileri nasıl beklerse 
Öyle beklerler erkeklerini 
Yaslandınmı çınar gibidir onlar sardınmı umut gibi 

İsyan şiirleri bilirim sonra 
Kelimeler ki tank gibi geçer adamın yüreğinden 
Harfler harp düzeni almıştır mısralarda 
Kimi bir vurguncuyu gece rüyasında yakalamıştır 
Kimi bir soygun sofrasında ışıklı salonlarda 
Hırsızın gırtlağına tıkanmıştır 

Müslüman yürekler bilirim daha 
Kızdımı cehennem kesilir sevdimi cennet 
Eller bilirim haşin, hoyrat, mert 
Alınlar görmüşüm ki vatanımın coğrafyasıdır 
Her kırışığı, sorulacak bir hesabı
Her çizgisi, tarihten bir yaprağı anlatır 

Bütün bunların üstüne 
Hepsinin üstüne sevda sözleri söylemeliyim 
Vatanım milletim tüm insanlar kardeşlerim 

Sonra sen gelmelisin dilimin ucuna adın gelmeli 
Adın kurtuluştur ama söylememeliyim 
Cankuşum umudum canım sevgilim.

Bülbülderesi - 1971