O ve Aksakallılar

Nazım Hikmet Ran

Yeşil selviler, beyaz mezar taşları ve elyazma kitaplar vardı manzarada. 
Gün akşama yakındı ve durgundu. 

Bir yemiş sofrasının başında bağdaş kurmuş gibi 
oturmuşlardı etrafına ibret aynasının. 
Aksakalları bilgin, gözleri genç, elleri yorgundu, 
ilhamlı, vahim ve dalgındılar. 
O, birdenbire meclise geldi 
                                     dedi : 
« - İbret aynasından bakıp 
                              çubuklarını yakıp 
                              şerh ü izah edenler. 
       Değişmekte olanı görüp 
                              içine girip 
                             değiştirmektir hüner. 
       Ve sanmayın ki değişen başı boş bir oktur, 
                                                  kanunu ve nizamı yoktur. 
       Ben, bilip bildiririm ki : 
       Rab ve kitap 
       ve saçı rüzgârda uçan «kahraman» değil, 
       (karanlık orman, tuzlanmamış deri, 
        budaklı lobut ve taş baltadan beri) 
       Onlar'dır büyük macerayı yapan. 
       Onlar ki toprakta karınca 
                                        suda balık 
                                        havada kuş  kadar 
                                                  çokturlar. 

Korkak, cesur 
               cahil, hakîm 
               ve çocukturlar. 
Ve kahreden 
            yaratan ki Onlar'dır, 
şarkılarımda yalnız Onlar'ın maceraları vardır...»