Çankırı Hapishanesinden Mektuplar II

Nazım Hikmet Ran

Bir akşamüstü 
oturup 
hapisane kapısında 
rubailer okuduk Gazalî'den : 
"Gece : 
     büyük lâciverdî bahçe. 
  Altın pırıltılarla devranı rakkaselerin. 
  Ve tahta kutularda upuzun yatan ölüler. 
Bir gün eğer, 
benden uzak, 
karanlık bir yağmur gibi, 
canını sıkarsa yaşamak 
                  tekrar Gazalî'yi oku. 
Ve Pîrâyende'm benim, 
ben eminim 
sen sadece merhamet duyacaksın 
ölümün karşısında onun 
                            ümitsiz yalnızlığı 
                            ve muhteşem korkusuna. 

Bir akar su getirsin Gazalî'yi sana : 
"- Toprak bir kâsedir 
                        çömlekçinin rafında tâcidar, 
       ve zafer yazıları 
       yıkılmış duvarlarında Keyhüsrevin..." 

Birikip sıçramalar. 
Soğuk 
         sıcak 
                 serin. 

Ve büyük lâciverdi bahçede 
                               başsız ve sonsuz 
                               ve durup dinlenmeden 
                               devranı rakkaselerin... 

Bilmiyorum, neden 
aklımda hep 
ilkönce senden duyduğum 
Çankırılı bir cümle var : 
"Pamukladı mıydı kavaklar 
                               kiraz gelir ardından." 
Kavaklar pamukluyor Gazalî'de, 
fakat 
görmüyor, üstat, 
                 kirazın geldiğini. 
Ölüme ibadeti bundandır. 

Şeker Ali yukarda, koğuşta bağlama çalıyor. 
Akşam. 
Dışarda çocuklar bağrışıyorlar. 
Çeşmeden akıyor su. 
Ve jandarma karakolunun ışığında 
akasyalara bağlı üç kurt yavrusu. 
Açıldı demirlerin dışında 
                            büyük, lâciverdî bahçem. 
A s l o l a n   h a y a t t ı r ... 

Beni unutma Hatçem...