Çankırı Hapishanesinden Mektuplar I

Nazım Hikmet Ran

Saat dört, 
            yoksun. 
Saat beş, 
            yok. 
Altı, yedi, 
ertesi gün, 
daha ertesi 
ve belki 
             kim bilir... 

Hapisane avlusunda 
                bir bahçemiz vardı. 
Sıcak bir duvar dibinde 
                             on beş adım kadardı. 

Gelirdin, 
yan yana otururduk, 
kırmızı ve kocaman 
                muşamba torban 
                                        dizlerinde... 

Kelleci Memed'i hatırlıyor musun? 
Sübyan koğuşundan. 
Başı dört köşe, 
bacakları kısa ve kalın 
ve elleri ayaklarından büyük. 
Kovanından bal çaldığı adamın 
                                                   taşla ezmiş kafasını. 
"Hanım abla" derdi sana. 
Bizim bahçemizden küçük bir bahçesi vardı, 
                                                tepemizde, yukarda, 
                                                                  güneşe yakın, 
                                                bir konserve kutusunun içinde... 

Bir Cumartesi gününü, 
hapisane çeşmesiyle ıslanan 
                     bir ikindi vaktini hatırlıyor musun? 
Bir türkü söylediydi kalaycı Şaban Usta, 
aklında mı : 
"Beypazarı meskenimiz, ilimiz, 
  kim bilir nerde kalır ölümüz...?" 

O kadar resmini yaptım senin 
bana birini bırakmadın. 
Bende yalnız bir fotoğrafın var : 
bir başka bahçede 
                    çok rahat 
                    çok bahtiyar 
          yem verip tavuklara 
                        gülüyorsun. 

Hapisane bahçesinde tavuklar yoktu, 
fakat pek âlâ gülebildik 
                    ve bahtiyar olmadık değil. 
Nasıl haberler aldık 
             en güzel hürriyete dair, 
nasıl dinledik ayak seslerini 
                         yaklaşan müjdelerin, 
ne güzel şeyler konuştuk 
                         hapisane bahçesinde...