Gurbet Ufuklari

Insan bir gurbet çocugu, gurbet ürperten bir deryâ,
Yüzer dalgalar arasinda, titrer bir ömür boyu...
Her durak bir ümit fecri, her menzil bir yikik rüyâ,
Sabahlar hicran rihtimi, akşamlarsa vuslat koyu. 
Ara sira fânilik rüzgârlari eser, eser serince,
Yetim nevhalari gibi sesler duyulur her yerde...
Yer yer semâvî korolar dinlenir sirli ve ince,
Vicdanlarin sesinden, rûhların derinliklerinde. 
Bazen coşar insan köpürdüğü gibi dalgaların,
Sonsuza ulaşmak ister, gelir sahile mıhlanır;
Tutsağıdır âdeta zincirlerin, prangaların,
Kükrer, şahlanır ama, yine kendi havzında kalır. 
Ufuksuz rûh, ömür boyu bu ferahfezâ dünyada,
Maddenin dar hendesesinde esirler gibi yaşar...
Gönlünün kuytularında hep hazan çağlar ard arda,
Dolaşır ye’sin fecir bilmez tepelerinde zâr zâr... 
İdeal rûhlarda gurbet bir balayıdır her gece,
Bin bir temâşâ zevkiyle, heyecanlı bir pürneş’e;
Süzerler her zaman varlığı, gönülden ve derince,
Duyarlar âdeta ötelerin sesini peş peşe... 
Sırtında alevden gömlek, yollarda bin bir ızdırap,
En acı günlerin sahilsiz deryâlarından bile;
İnancın engin hazzıyla dili âdeta bir mızrap,
Rûhlara neler dinletir gönlünün altın sesiyle! 
Her gün yunar-yıkanır bir muhabbet çağlayanında;
Duyar O’nu, meleklerin duyduğu gibi derince,
En yapayalnız olduğu zamanlarda hep yanında;
Bin aşk zevkiyle erer en tatlı halvete kendince...