Anne

Anne inleyen bir ney, anne hicrandan yumak,
Gözleri buğulu, nemli ve her zaman zâr zâr...
Kaderidir annenin ocaklar gibi yanmak,
Hep hüzünlü eser onun ikliminde rüzgâr. 
Kuşlar gibi titrer o güneş yüzlü nevhayâl,
Sîmasında alacakaranlık endişesi...
Her mevsim ayrı bir ızdırap, ayrı bir melâl;
Dilinde özleyişlerin sihirli bestesi... 
Sînesi sımsıcak, çehresi de îmâlıdır,
Semtinde herdem bir büyülü râyiha eser.
Duyguyla süzülmüş gözleri hep hummâlıdır,
Altın şakaklarında sarı güller gibi ter. 
Rahmet-zahmet iç içe... bilmez geçen zamânı,
Ne yazları, ne kışları, ne renkli bahârı,
Ne gurûbu ne de şafağın söktüğü ânı,
Her zaman duman dumandır o nazlı efkârı...
Bir kuluçka gibi sancılı gecelerinde,
Hep şefkatle çarpan kanat sesleri duyulur...
Amansız hislerin öldüren pençelerinde,
Yüreği bir matkap salınmış gibi oyulur. 
Elemi çok olsa da şekvâsı işitilmez,
Bir Eyyûb sabrıyla göğüsler hiç-olmazları...
Onda ızdırap bitmez, acılar dinmek bilmez,
Sönmeyen bir azimle aşar aşılmazları. 
Kanmaz aslâ sevmeye, O sevgiye susuzdur,
Şâire "su" dedirten hisle "evlât" der inler.
Herkes derin uykularda iken o uykusuzdur,
El açar Yaratan’a balalarını diler... 
Yürüdüğü yol, onun hislerinin yoludur,
Durmaz, bir süvâri gibi yürür dolu dizgin...
O, yeryüzünde en ululardan uludur,
Sînesi meleklerin sînesi kadar engin...
................................................ 
................................................ 
Zambaklar gibi sihirli çehrende,
Varlığımı kucaklayan bir ışık;
Duydum o duyulmazları sînende,
Sen bir rüyâsın benim için artık... 
Nûru öteden pırıl pırıl sîman,
Ukbâ derinlikleriyle büyülü...
Tülleniyor hülyâlarımda her an,
Ölümsüz rûhunun bembeyaz tülü...
Bir yâd-ı cemîlsin, kabrin sîneler,
Hazan yaşamıştın; ölüm bahârın...
Duâyla gerilmiş bütün gönüller,
Berzah yamaçlarında bestekârın.

Kaynak: Sızıntı, Ağustos 1993