Anladim

Yılmaz Erdoğan

anladim 
sabahlari açilir 
esnaf çarşilari yeminle 
"bedreddinim bir agaca asilir"

anladim 
en büyük yalan yemindir 
edilir sabahlari 
gecesini hatirlamayan esnaflarin 

tüm merasimleri gömdüm 
ömrümün reklam amaçli takvimlerine 
anladim 
kimse üzgün degildi 
bayraklar yariya indiginde 

bir tek el isteyen 
yordam ve özür dileyen 

anladim 
herkese kötü şeyler hatirlatan yüzüm 
evet yüzümdü 
her görüşmeye taşidigim 
kandirilmaya gönüllü bir gönülle 
az sütlü neskafelere sigaralar iliştirdim 
göz gördüm başka açilara ayarli 
uzun bir yüz gördüm 
meger filmin sonu diye ayarsiz 
fin yazardi se end zamaninda 
bir zamanlar 
fransizlar hep fransiz kalacaklar 
sabah sinemasinda pazarlari 

aklimi alip dogdugum evin 
müze olma istegine saklayacaklar 
ama kavaklar büyüyecek 
herkesten gizli boyatmak 
bir kavagin becerecegi iştir ancak 

anladim ki agaçlar 
topraga aci verdikçe büyüyorlar 

her pazartesi and içip 
cumalari marşa basan 
camiler dolusu yemin edip 
taburlarca yalan söyleyen 
bu toprakta bu agaç 
kuruyacaktir elbet 

anladim 
kimseye aci vermeden 
büyünmüyor 
namusum ve şerefim ve 
çocuklugumun üzerine beton dökerim ki 
tüfek filan degil 
çimento icat edildi de 
bozuldu mertligin mimarisi 
esrarli bir ülkeye göçtü sabrin taş ustalari 

anladim 
alti dükkan olsun istiyor evinin 
ve aglamakli bulmuyor apartimanlari 
benim taş ustamin karisi 
ve her yerde 
şube açmak istiyor 
iskender kebabini icat eden 
büyük iskender’in çocukları 
ki gölge filan etmez 
yoğurtlu bir ziyafet çekerdi 
diyojen’le karşilaşsaydi. 

anladim 
bursali iskender’in 
romalı arkadaşından daha çoktur 
uygarlığa katkısı 

oysa 
bu satırlarla üstünü örten ben 
kelimelerle sargı bezi ve 
melhem yapan 
ozanlığı en çok kendini üzen ben 
anladım 
sadece öğlenleri açarım yaramı 
ve hiçbir yerde şubesi olmaz 
bu kanamalı hastanın 

anladım.