Avara

Murathan Mungan

anımsıyor musun? 
bir çetemiz vardı: Vahşi Siyah Atlar 
ısmarlama serserilikler yaşardık 
kimseden bir şey demeden kaçıp gitmeler gibi 
sokaklarda sabahlamak, parklarda yatmak 
yabancıları mahalleye sokmamak gibi 
Ve bir gün gideceğimiz bir Amerika vardı 
herkesin bir Amerika'sı vardı o zamanlar 
herkes gece istasyonlarında 
kendi Amerika'sını aradı 

kısık ışıklı arkadaş odaları 
plağın bir yüzünü kaplayan uzun parçalar eşliğinde 
kendi rüyalarımıza dalar, dağılırdık 
okyanuslar, gemi yolculukları, kanayan ıslıklar 
ve dünyanın bütün limanları 
önümüzdeki sessizce uzardı 

BİTERDİ PLAK, DİSK BOŞA DÖNERDİ. 
DÜŞLERİMİZ ÇARPIP GERİ DÖNEN SULARDI ŞİMDİ 
BÖYLE ZAMANLARDA İLK SÖZÜ SÖYLEMEKTEN 
KAÇINIRDI HERKES 
SONRA BİRİ USULCA KALKAR, HERKESE ÇAY KOYARDI 
ANIMSIYOR MUSUN? 

vahşi siyah atlardık 
kentin ışıklı çöllerinde kendi izini arayan 
deri ceketlerimize sığdıramadığımız düşlerimiz kadar 
aşık ve düşmandık 
dünya acıtırdı bizi. her şey kanatır, her şey yaralardı 
sevişmek çekip çıkarmazdı bizi derinliğimizden 
öfkemizi dindirmezdi hiçbir şey 
geceleri uyuyamayan çocuklardık, 
otobüs garlarında uzun macerlara umar 
apansız yolculuklara çıkardık 

uykulu kentlere girerdik gece yarıları 
ıssız ağaçlar olurdu yol kenarlarında 
gökyüzünde parlak yıldızlar, her yere aynı uzaklıkta 
sarhoş bindiğimiz otobüsün penceresinden 
sanki bambaşka bir dünyaya bakardık 
sonra saklayarak yüzümüzü birbirimizden 
yumruklarımızı sıkar sessizce ağlardık 
ışığı açık kalmış pencerelere, kepengi örtülü dükkanlara, 
yaz bahçelerinden taşan çiçeklere, 
adını bile bilmediğimiz bu kente 
neye olduğunu bile bilmediğimiz bir hasretle 
uzun uzun bakardık 
anımsıyor musun? 

ahh o gece yolculukları 
bir başka kentte, bir başka insan olmanın umutları 
kaç yol arkadaşı kaldı şimdi geriye 
gençliğin ilk acılarını birlikte keşfettiğimiz 

kaç yol arkadaşı? 
sürüyerek götürdüğümüz dargın beraberlikleri saymazsak 
ne kalıyor elimizde? 
ölenler, 
terk edenler, 
bir de telefonları, adresleri, kendileri değişenler 

vahşi, siyah atlardık; yılkıya bırakıldık 
içimizden kimse gidemedi Amerika'ya 
kendi Amerika'sı da olmadı hiçbirimizin 
yağmur aldı 
rüzgar aldı 
zaman aldı 
o vahşi siyah atları 
herşey o eski rüyada kaldı 

çarpıp geri dönen düşlerimizin üstünde 
çürümüş cesetleri yüzüyor şimdi vahşi siyah atların 
öldükleri sahilleri kendileri de bilmiyorlar 
peki sen anımsıyor musun?